Dünyada tüm savaşlar, darbeler ve sokak olaylarının ardında ENERJİ vardır."
Herkesin bildiği klasik bir laf bu.
Önemli olan bunu açmak.
Bugüne kadar açamadığımız için çok şey kaybettik.
Bu ülkede bizim muhalefet enerji savaşını bilmez, hiç konuşmaz.
Günlük iç siyasete kafasını gömer. Her yıl 60 milyar dolarlık enerji açığımız için tek projesi yoktur.
Şekillerle, değer yargılarıyla, etnik yapıyla uğraşır.
Dışarıya kördür.
Onun için Milli meselelerde gözünü dışarıdan saldırana dikmez.
İçeride iktidara saldırır, sokak olaylarında en önde yer alır.
Dışarının ekmeğine yağ sürer.
Yıl 1927... İspanya'da Başbakan Primo De Rivera dönemi.
Halkın tamamı "Rivera için ölürüz" diyor. Sömürge ülkelerden mallar geliyor, satılıyor, ülkeye oluk oluk ALTIN akıyor.
Refah düzeyi patlamış gidiyor.
Ancak Primo De Rivera'nın büyük bir sıkıntısı var. İspanya'da artık en büyük tüketim mallarından biri petrol.
Gelirlerin büyük kısmı enerjiye gidiyor.
Çünkü İspanya'nın bir gram petrolü yok.
Ülkeye petrol getirenler Amerikan ve İngiliz şirketleri.
Rivera bu şirketlerle masaya oturuyor. "Size para yerine mal verelim" diyor.
Petrol şirketleri kabul etmiyor.
Rivera ani bir kararla petrol şirketlerini devletleştiriyor.
Washington ve Londra ayağa kalkıyor.
Tüm istihbaratçılarını İspanya'ya gönderiyorlar. Ülkede ayaklanmalar başlıyor.
Rivera sonunda pes ediyor.
Petrol şirketleri ile masaya oturuyor.
İstedikleri tazminatları taksitle ödemek istiyor. Kabul etmiyorlar. İspanya'ya ambargo başlıyor.
Bu arada bir sürü olaylar yaşanıyor.
Ülke petrolsüz kalıyor. Tüm araçlar kontak kapatıyor. Ülke karanlığa gömülüyor.
Her yerde devlet adamları suikasta kurban gidiyor.
Halkı sokaklara döküyor petrol şirketleri ve darbe yapıyor.
Bir zamanlar ülkenin tamamının deli gibi sevdiği adam Fransa'ya kaçarak canını zor kurtarıyor.
Ve o ülkede felç olup ölüyor.
Bu arada aralarında Fas'ın da olduğu sömürgeler İspanya'nın elinden çıkıyor.
İşte böyledir petrol ve şirket savaşları.
Adamı indirip felç ederler.
Kimse bu ülkede 1.5 yıl öncesine bakmıyor.
Başbakan Erdoğan ABD'ye giderken havaalanında ki basın toplantısında
İngiliz Reuters Ajansı muhabiri sormuştu; "K.Irak ile petrol anlaşmaları
yaptınız mı?" diye.
Başbakan da "Evet yaptık ama diklenenler var. ABD'de de masada bunu da konuşacağız" demişti.
Herkes es geçti bu diklenenleri.
17 Aralık sabahı saat 05:00'te Kuzey Irak'tan boru hattı ile ilk petrol geldi.
Ve aynı gün sabaha karşı devlete operasyonlar başladı bu ülkede.
"Devrik Başbakan" diye fezlekeler bile hazırdı o gün.
Enerji bakanımız çıkıp alel acele "Petrol sevkiyatı başlamadı daha,
sadece boru hattını deniyoruz. Prova bu" diye boşuna söylemedi.
Bizim muhalefet bu fotoğraflara bakmaz.
Görmez, işitmez.
Bir dostum fısıldadı dün;
"İran'dan gelen petrol bu ülkede olay oldu.
Halk bankası büyük yara aldı, itibarsızlaştırıldı.
O petrol ise TÜPRAŞ'a gitti.
TÜPRAŞ'ın esamesi okunmadı 17 Aralık'ta.
Peki TÜPRAŞ kimin? Ananas yiyenlerin!!!"
Evet dedik ya fotoğraflara da bakmıyoruz artık.
Enerji Bakanı'nın "Bu ülkede petrol bulursak asla açıklamam" sözlerini asla sorgulamayız.
Çünkü İran'da petrolü bulan ilk ŞAH'ın ölene kadar bunu neden sakladığını bilen yoktur bizde.
Bizim siyasiler PET'i bilmez.
Dağıtılan ROL'e kaptırır kendini maalesef...
Belediye seçimlerini genel seçim zannedip, meydana çıkarlar "Mazotu 1 lira yapacağız" derler.
Hadi oradan!!!